HeYBeCooL Forumun'a Hoş Geldin 👋, Ziyaretçi

Eğer bu, Forum'a ilk göz gezdirişinizse Şunu bilmenizi isteriz ki; Heybecool Forum'a üye olmak, dışarıdan forumu görüntüleyen ziyaretçilere oranla büyük ayrıcalıklar kazandırır. Bunların başlıcaları konu açabilme, mesaj gönderebilme, katılımda bulunabilme, anketlere oy kullanabilme ve üyelerle özelden yazışabilme gibi haklardır. Siz de hemen şimdi, kaydolmayı düşünüyorsanız KAYIT OL butonuna dokunun ve üyelik kaydınızı gerçekleştirin.

Cahit Zarifoğlu Şiirleri

Hama: Sımsıcak

Hac yolunda bir merhale
Kalbin ve cesedin azık yeri

Tekkeler zaviyeler medreseler ve ulema
Yemiş yüklü ağaçların kolları kökleri

Saf ve seven bir göz gibi bakan şehir
Şimdi tüller arkasına geçmiş gibi

Büllbül yolar dudağını
Bakınca kara aklın batağına

Yetmişbin şehit
Sayısınca billur kase

Öyle bir sarsan ses
Gür gümrah dalmış Hak'la yarenliğe

İçinden akan nehir
İki yakayı çatan nehir

Ak durmadan ak
Yetmişbin kola ayrıl beş kıt'a ak

Sarıklar kan oldu
Ak sakal kan oldu

Demek bitmedi kerbela
Hama kerbelası dehrin

Nasıl kuru dudakları devlet olduysa Hüseynin
Şehit ağzını değdir üstüne ölü kalbimin

Bülbüller anıp susar sesini
Nice tevhit çekti dillerin

..ve üstüm başım perişan benim
Elim hayret kısa kamalarım kayıp

De şehit nefesini değdir üstüne ciğerimin

Cahit Zarifoğlu​
 
Hasret Fantazisi

Hemşeri miyiz benden saklama
Aşina saçların
Hele başını arkaya atışın
Sanki yakın komşu doğuştan sürmeli gözlerin
İliklerime kadar ürperiyorum karşında
Aynı kentin hamurundan değilsek
Söyle hangi bağ
Nerdeki dostluk dolamış kaslarını boynumuza

Çoğu zaman
Kabzasında
İkimizin birden kavrama izleri
Olan
Uzun ve enli bir kılıç geliyor yanıma

Yoksa
Göksümü kaldırarak
Gökyüzünü doğru açtığım bağır
Darbe üstüne darbe yiyor
Kafa büyüklüğünde taşlarla

Doğru söyle hemşerimiyiz
Aynı kentin hamurundan değilsek
Nasıl kalkıyor haykırşımızdan aynı kuşaklar
Bir gürühsa yüzüstü kapaklanıyor

Bir gürbüz vakit suç ve günah dolu
Kaçak
Deli dolu

Kıstırıyoruz onu bir tenhada
Bir sen anlıyorsun bunu bir ben
Zaten ortada bir sen varsın bir ben

Elmacık kemiklerini arıyorum buluyorum
Çıkık
Yüzlerini
Pembe ve gergin
Ellerini
Gizli ve sıcak
Göğüslerini
Çöldeki sıcak

Doğru söyle çabuk söyle hemşerimiyiz
Boşuna mı bu kadar telaşlanışım
Yoluna baş kuydu şahsım
Mırıldandığım dava yonttuğum heykel
Vurduğum gülbank
Bir hasret bu yağma bu soylu kıyım

Cahit Zarifoğlu​
 
Haziran

Kim ölüyor hayvanların
Kızışarak daraldığı zamanda
Bir pazu marazında yıkılmadı o kollar
Güç istifi kanın
Saklanmış kadınlıkların
Ve kız kaleleri
Ehli hicablarca saklı
Muhasaralanmış önlerine perdeler akmış
Atmacalar
Gezgin kuşlar
Yeni çığlıklar yepyeni
Hücum sesleri
Hangisi
Daha önde belirsiz buyruk mu ermi
Dayanamayıp çöken duvarlardan
Gerilip yırtılan kaslardan en çok çocuk
davetleri
O av etleri rahleler sandukalar
Karanlıkla katılaşan nöbetci baskıncı silüetleri
Ve açın güller bir sabah daha açın
Bakın Tanrı konuğu insanlar bütün türleriyle
Şu bizim yeryüzünde
Toprakta gel! gel! nöbetleri

Cahit Zarifoğlu​
 
Hesaplanmadan Ölü

1

Onlardı uzak yerler seçtiler
ve sayesiz ilahları
Kalın ovalar kuşları yaklaşan ağaçlar
ve taşlaşan boğulu kalan nağra
bir sarnıç kemeri eğrisinde
dünden bugüne seyirten
telaşşız sular seçti padişah buyurdu kervansaraylar
hudutta kraliçe ağızları serhatte yagız duşlar
ipe saldıran yığınlar çün osmanlı kanları
melekmeşen at yangınları
ülkeyi kol gezen projektör bakışlar
hayvanlar bile altında rahat uyuyan
ve elgizin göğsünde kışlık bahçeleri
ağırlaşan bir çiçekte
sultan sıcaklığına çarpıp
ummana sıçrayan çekirgeler
aşk donanmış bir havada
şahadet getiren sedir ağaçları gemilerin
el çırpan iskele ve sancakları
-Üzülmek fethedilmiştir kışladan haber
tevrattan sakıncalı sözler sakınmak gereken göz
gerek kanatılan gelinler
davulun orta yerinden bir baş soğan
katlayıp ince ağızlarında çingen
içlerin boşalan surlarına zurna

Toplanan şimdilik sürgüne eklenen
değerli çocuklar
arkalarında büyük rüzgarlı anne etekleri
ucuna takılan yaşmak çeşitleri
mavi çok renkli tülbentler
iri gözyaşı boncukları
içine kainatlar sıkışan
caminin yürek konmamış kayalıklarında
durmadan her lahza yeniden arınan
henüz bir böceklik yer açılan

elleri aynı kumaytan
içlerinde bir haremi tavşan
açık duran kapılarının arkasında
çocuklar baştan sona kadınlara düğmeli
bu bir an yüzümü hayvanlara dikip
çamurlu
-Ey babilin yorumaz artıkları

dışımda açıkça bir tazı koşuyor
ölümlerde yorulup
bir güle kapanan
gelincikte bekleşen

2

sonunda ak tavşan ölüme benzeyince
koşup bir ölümün önüne titremeler içinde
diz çöken adamlar beynime atıldılar
ağırlıkları safra taşları yanlarında
bellerine kancalı tırpanları

saçaktan akan buz parçaları
ona birazda ben katılacaktım
çünkü herhangibir hazırlık yapmışlardı
taş duvarın dibindeydik ölümünden
ses çıkmasın beni kapıyorlardı bedenleriyle
alnımı bana bıraksınlar
hiç yalnızlık korkutmayan alnımı

karnımdaki boşluklara
saçlarım uzasın kirlensin ellerim ayaklarıma
ama onların vakti yoktu onlar için
ve onlar için çocuk duvara kadar
gidip gelecekti salıncak ceviz dalında
ve komşunun ölüm çocukları
güçlükle göğüslerine tutunan nefesleri
Öldürmeye alışmaları karar kılışları
Toprağı karıştırıp şaşkınlıkla içlerine giriyorum onların
Ansızın bir kravat bazen bir kaç sene deniz
renkli horozlar ve karanlık doğan yarasa
sık sık anne tekrarı
ve kalbinde allah yazan çocuk
kızlar hızlanan gelinler
erkeklerde insen uğultuları
çocuklar ki mutlaka kutupta bırakılan
ve dönülen bayrak

Beni buruyorlar renklerin gidip gelişleriyle
içinde kanlı zincirler elden ele
yıldız süzerken kadınların karınlarında doğururken
dilleri terleri damaklarıyla ısırdıkları pamuklar
ağızdan ağıza
ve meydanlara
cılk çıkan yığılan çocuklar

bağıran balık
suyu zorlayan midye
üzerimizden akan gemi karınları
- Çocuk kanlarla sarsıldı
öğrenciliğim korkunç öğretmenlerim

sızı olduğum kızlar
onların şehvetime dokunup kalışları
anı
akıllı bir öğrencinin alayındayım
kanımı ve kamalarını arıyorlar
aceleyle elleriyle cepleriyle
bedenime kanımı yapışık olarak
ya da kumaşa emdirerek
akıtacak olan
ve bedenimi arayan korkumu
açıklıyorlar önüme

(korkumu ölümümle ağzıma kilitlemişim)

İnsanlar salıncak altlarında solur
-Güneş hep aynı artist çocuktu
Nilüfer ipi çok ince parmaklarıyla
dağlara göklere en yakın elmacık kemikleriyle tutmuş
yüzüme gülerek severek

3

Şimdi yağmur birikiyor kubbelerin içine
ak yürek baraj büyüyor
yarış su pirinç ve içinde canlı çevrilen insanın
çiçekle döşenen başı

Balıkçı tezgahları
Kayıkçı tezgahları
Ekmek tezgahları

yağmur alınlara doğruldu
secdeye durdu süslendi ölümle sözleşen
ateşli hastalar gibi

Cahit Zarifoğlu​
 
Hızla Akan Mızrak


Sabahtır
Alkışlar gecenin
Sıcak damları sükûn yapılarıyla
Aydınlatır bir ucundan
Kahvaltı sofrasında çay tasını

Düzgün uysal Işıklı bir de ağız
Gizlice götürür hücreyi bütüne
Ve akla her gelen telgraf telinde
Öpüşür iki güvercin
İncelmiş ve yumuşamış gagalarıyla

Bu geçen mızrak
Kalın kararlı
Atanın değer biçilmez atıyla
Kuşkusuz yolunda gerek

Mızrak geçer ışığı
Geçer geceyi dolduran karanlığı da

Cahit Zarifoğlu​
 
İçerdeki Ayrılıklar

Çölde anne
Kumlar akıyor üstüne

Çocuk
Sularda başı

Baba
Sur duvarlarıyla çevrili ağzı

Üç yer üç zaman
Üstüste kaydı
Üç ince madeni levha
Sımsıkı ve yüzyüze

Fakat kaderler karışmadan kaldı

Muhterem kocam - Sevgili karım
Babacığım - Güzey Yavrum
Sevgili annem-Güzel yavrum

Fakat kaderler ayrı kaldı

Baba nerden bugün
Ana hangi kum çanağında
Çocuk şöyle der:
- Babacığım Baba

Sobalara toprak atılacaktır
Bacalara çarçaput tıkılacaktır
Aralanankapıdan
Uykuda dudağı kanamış bir çocuk bakacaktır

Cahit Zarifoğlu​
 
İkinci Ayna

Korkup kaçarken çıktı benden
Bir çeşit hayvan nereye dönsem o

Kış olmadı duymadım hiç bir kar
Tendeki papatyaların tutunduğunu

Komşuda bir çocuk daha ağlıyor
Gözyaşı akışı neden var bilseydim

Ve dost yok karşımda daha da çevrildin
Küçülüp yürümek isterim karıncalarla

Bir çeşit sevdam var
Bir çeşit yalnızım kapıda

Yaradana giden yoldadır her ruh
Çocuklar gibi sevmese de kalpler

. şapka bisiklet beyaz sarı
. kırbaçlanan gülüş zalim ağzı

Bir gıybete kapanıyor akıllar
Bizde ruh gencini ihtiyar ederler

Aşabilsem boğulmalarını ömrümün
Bir çocuk havliyle geçsem sevgisiz ıssızları

Yüzün çepesine koştur beni
İsyan eşiğim toprak kayıyor içim

Cahit Zarifoğlu​
 
İstanbul

Bir tohumdan daha az değil
Fatihin büyük güvercin kanatları

Meleklerin sık aralıklarla
Dokunduğu toprak.

Güzel buyruklar
Gürbüz havalar

Boğaziçi bir akımdır
Bir akan sudur
Nice dergahlar
Dinler gibi nabzını
Yeni doğan çocukların

Yamaçlarda mezarlıklar
Sever gibi bazıları
Açık havadan gömülmeyi

Çocuklar topkapıda
Sedef kabzalı kılıçlar ellerinde
Rahlelerde kur'an
Tefsir
Arapça
Farsça
Dikkatle önünü iliklemede
Padişah ve şehzade

Açılıyor dev gibi bir kapı
Dikiliyor dev gibi bir sütun
Sütun başı sütun ayağı

Dibinde dilek şikayet sahipleri
Birer gürz gibi sağ ellerinde
İradeleri
Bir ellerinde arzuhalleri

Oğullarım
Dikkat edin
Hak yemeyin

Oğullarım
Mümkündür
Topal bir karınca
Mihnettedir

Oğullarım
Mümkündür ki
Bir baş kesilir avluda
Akın, akan kanla

Cihangir
Taş yokuşlar
Eyup
Sıla sıla Medine

Acı
Bu tortu

Karartır camları
Yorar küpleri
En berrak sular bile

Ve kapanıyor saray kapısı

Saklanıyor
Sarı sarı altınlar
Kokup

Şimdi birden Eminönü kalabalığı
Kimseyi tanıyamazsın
Kıyafetinden
Yüz çizgisinden

Katil efendi
Hırsız baş köşede
Haksız haklı

Şer belalı

Örtünmüş güneş
Çoktandır, yüzü nerde
Ya o ay
Kara bir zıbın biçmiş kendine

Bir düş
O buyruk
Şefaat
Gürbüz hava
O güzelleri İstanbulun

Dönüyor demir teker

Cahit Zarifoğlu​
 
İsteyerek


Karşı dağdan meleyen canım
Günler nasıl homurdanıyor başımızda
Elini uzatıp baktın mı yas var komşular ülkesinde
Bülbül neden kenetlenmiş Sorman oldu mu hiç
İskeleti havlar mı bir insanın. Gördüm
Karşı dağdan meleyen canım

Evin görünmeyen elleri
Yağmur yanaklarında gözyaşı taneleri
Art arda gidenler can pareleri erkek kardeşleri
Evde kızlar kimsenin görmediği kızlar
Ateş gibi ülfetleri
Dağlamış serin taslar bakraçları

Anaları bilinmez bir köşede
Bir nağra gibi. Hayatın başında
Tozut koyun yünlerini hallaçla zamanı hallaçla
Bir kapalı ağzın var. Sanki susar çağın ünlü marşlarını

Yüklükten bana bir yorgan çıkardılar
Üstü mavi papatyalar
Bir dehlizden geçirip zirveye döşek attılar
Taradılar uykumun saatlerce uzun saçlarını

Şimdi sırtım sağlam
Karşımda hamle yatakları. Bir elimde kılınç bir elimde zafer duaları

Cahit Zarifoğlu​
 
Ilık Kocaman Bakışlar

Verimsiz bezgin
Geçti günler
Uçtu çekip karnından kopardığım tüyler

Şen miyim martıları koluma takarak
Bir güç denemesiyle pazularım
Kahverengi-kendi kendine canlı-kabararak

Birara bütün kuvvetlerim elimde
Öyle ki dalgalar gibiyim
Bir okyanus kalbinde
Çevirdim hem üç kere numaranı
Birileri bir cumartesi
Müthiş morarıp genişlediğini bildirdiler
Şaka mı bu hayır şırrak bir şok
Üzülmüyorum korkmuyorum ağlamıyorum
Sadece
"Melenkoliniz uğradı" diyor pansiyoncu kadın
"Haber vereyim dedim yoktunuz dünden beri
bekliyor odanızda"

Elimle
Kendi elimi tutuyorum
Yan yana gidiyormuşum gibi kendimle

Ah yine bir aldatmaca durma koş
Bu ses
Telefonun olabilir
Yineliyorum kendimi
Önüne itiyorum hayalinin ölü seslerin

146 31 çift sıfırdan 18 çalıyor
Kaldırıyorum ahizeyi
Mazara şu
Beton kalıplarının içine akıyorsun harçla

Gelebilir miyim mümkün mü
Vıdı vıdı çenebaz sokaklar
Düşman baltalar vitrinler yola doğru küstah
Gelir miyim dersin
Yaban çehrelerin tırpanlarını göze alarak

Koca kent bir sancı dayanamayıp kalabalığa
İlk eczaneye dalacağım
Hani şöyle birden sessizlik yumuşak
Minik hafif eller cam tezgahta
Sürüngen

Em
Aspirin

- Bana bir aspirin
- Kutu tablet?
- Farketmez
Isırmasın da timsah gibi

Ilık kocaman bakışlar
Şaşırmak isteyerek

Biri saklasın beni
Eskilerin yüzaklarından

Bir incelik gösterin
İncinmesin yüreğim

Hala içerdeyim dikkatle bakıyor eczacı kadın
- Otuz liranız yok muydu
Olabilirdi sancıyla susuyor bakışım
Biri bağırarak konuşuyur
Biri giriyor
Veya öyle bir sükut

Başka?
Hava sıcak nemli ağır
Ağustos temmuz

Kuru havaları arıyorum
Bir de isteğim var
Dişlerim onaltı yaşımdaki gibi olabilir mi bir gecede

Bakışlar boşuna
Kırmızı dudak izleri mektuplar boyunca
Bir yalan

Ansızın uyanıyorum her gece
Biliyorum bahçede dolanıyorlar
Solukları kapı önünde

Beni istiyorlar
Onlarla yemek yiyorum düşümde

Kendimi yalnız bildiğim her gece
Yalvarışım ağlayışım
Cenkleşiyorum kendimle

Medet
İmdat

Bir ses kaydına
Upuzun iniltiler bekliyorum
Danışman olarak gırdapları
Yeryüzünden arta kalan bütün deprem kırıntılarını

Cahit Zarifoğlu​
 
İşaret Çocukları


Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan
Geçerdi babam
Başında yağmur halkaları

Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliğinde
Alnını iki dağın arasına germiş
Bir devin göğsüne benzer
Göğsünden dualar geçermiş

Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri
Cami avlularına açılan
Havuz sularına kapılan çocuklar
Görmeden güneşin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkandaki babalarına
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Nenelerinin koyduğu avuç taslarına


Başı ve yüreği şahbaz
Kaleleri ağırlayan kadınların
Süslerini kemerlerini
Başlarını ağırlaştıran
Ağır siyah şelale saçlarını
Tutunca gençleşirdi erkekler

Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni ıslatan afsunlu suda
Önce niyet sonra yıkanırdı

Zaman dert getirdi sulara
İçinde eski balıkların yattığı kayalar
Savaşan insanların elinde
İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline

Anam kanları kuruyan
Kavga ayıran bir kargı elinde
Kara ocağın taşlarına
İşaret koydu çocuklarını
Belinde gezdiren babamın
Beyaz yazılarla kazandığı adları

Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın
Unutup genç gelen günleri
Zamanın sürerken çektiği günleri
Çetin bilmecelerle
Sürdü atını şehirlere

Yün ören at güden kadınlar
Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanlık dar odalarda
Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin
Uzağa çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlarda süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu

Hep kaçarmış şehirlerin
Demir dağlarına
Uyuyunca toprak beşiğimde
Sahipsiz kalan
Ellerimden kayan aydınlık günlerim.

Cahit Zarifoğlu​
 
Kabul

Eski şairliklerim gitti gözümden
Gayridir başka bir hal kuşanıyorum

Azık yoldaş olmaz haydi geç toklukları
Az'la doymak yap deş insan zamanlarını

At al at bin at kuşan da ciğerin koş
Davran bre çocuk doyma ilk sulardan

Hehey gözüm hehey gözyaş odsuz kaldın
Nice hançer dürdün sabır balyaladın

Göğsümde bir küçücük derya buldum
Kabına sığmaz bir ceylan yoldaşım

Eteğini toplamış bir sevgili düştü kumsala
Ufacık kuru dudaklarında bir hasret sayhası

De Zarif inle. Ta ki huzra vardın
Nice yıl isyan durdun gurbet kaldın

Cahit Zarifoğlu​
 
Kader Hep Erken Zaman Hep Geç

İşte
Bu çok yakıştı
Yanakları boyar elmalı şeker ve şoklarıyla
Bu son acı

Bülbülden kanaryadan geçtin
Bile bile girdin - labirentin
Bir sır yüklendin - dörtnal
Ak çocukluğun
Ak gençliğin toprakları

Zorluklar
Daha çocuktun
Elini uzatsan
Dokunsan bozulmazdı hayaller

Büyüdün ki yalanlar gayyalar

İnsan
Kader
Yayını kurmuş telaşsız şaşmaz avcın

Seni aramadı
Yerinden hiç kımıldamadı
Sen koş orda burda
Tasalı mutlu yalan
İşte son dönemeç son anı

İşte
Bak bu çok yaklaştı sana
Elin mallar kanburlar arasında
Sırtında dünya günlük gaileler
Derken irkildin dikeldin derken
Avcın bıraktı oku

Bir hayat daha
Ezberler nasıl,kalbler aklandı mı altın tabakta
Şimdiden bir bak
Dilin takılmasın

İki yol ağzında
İşte bakın
İçimizden biri daha
Elinde dünyadan bir çıkın

Cahit Zarifoğlu
 
Kaplanlık

Bir duvarı sürüyor saçların bir hayvan parıltısı var gözlerinde
Binbir kement sardırıyor boynuma açık açık cinsini parlatışın

Bırak gamzelerin aksın odalarıma
Kapı vuruşlarım eve zindan oluşlarım

Şimdi bir aşk sayhası salacağım havalara
Derler ki bu adam isyan basıyor damarlara

Cahit Zarifoğlu
 

Kartal Ölüsü

Tabutunuz
Pırıl pırıl çivileri ve talaş kokuyor
Demek taze ölülerdensiniz hemşehrim

Kan akıtılmadan
kesildi damarlarınızın sıcaklığı
Söyleyin kim yokladı
Bir ateş salmayla içinizi

Şimdi doya doya seyredin gövdenizi
Kalabalıklardan eli mızraklılardan
Otomobillerden nufus patlamasından
Ve o koca denizlerin kirlenip ağrımasından

Kaçıp
Bir kırevi çitinin arkasında papatyaların içinde
Önünüze çıkıveren teneşir tahtasında
Nasıl yalnız ve manasız ağlamakta
Şimdi doya doya seyredin gövdenizi

Bir beyin mimarı bir yaşlı kadın
Kapının aralığını dolduran çocuklar
Giysilerinde başdöndüren bir sersemlikle
Eve dolan komşular ve damın üstünde gökten
Bir kartal ölüsü düştü

Daha girmeyin oraya - melekler hazır değil
Nasıl da alıştınız ölümünüze
Yaşamın daha en tatlı sevişmelerinde
Elleriniz en ılık anlarda beden tutmalarında

Gidiyorsunuz ya gülüşüyor çocuklar
Herbiri o kadar güzel ki artık
Salıncak çelik çomak ve rüyalar yok artık
Harp oyunları bile unutuldu dönemeçlerde

Ölüm gelemiyor tıkalı kapılar
Nasıl ki elinden
kurtularak kaçmak isteyişler
Seni nasıl sürüyordu içine çürüyen uygarlıkların
Oyuklarında
Kötü bilmece kutuları tarifler
Yozlaşan hünerler

Şimdi vuruyor eşyalaşan göğsümüze
Kabuğu yosun bağlayan döşümüze
İçerden o

Isın odanın köşelerini dolanarak
Yatarak değil dolanarak
Yatarak değil rolanarak
Bin uykusuz gece bitirdin
Yeni bir uykusuzluk binliği aç
Camlarada gece başladı bile
Artık oda açılabilir kendine

Can çağrılıyor odaya
Karanlıkta ve seninle dolsun odaya
Yürüdükçe dolandıkça oda durmuyor artık evin içinde
Senile deniz kıyılarında ormanlı sırtlarda
Kırda hayvanlarda
Düşündüğün buluşlarda bulunduğun kurtuluşlarda
İçinde sen olan bir oda

Koş o önden giden
İnsanı bulup onu durdurmaya
Güçlü kalın pazulu oğlu aslan yavrusu gibi olan
Önden giden insana.

Gebe bir kadını durdurdu erkekler
Saçlarından çekip yolunu kırbaçlıyarak
Başında dolanan ak kuşları
Serinlikleri kovalıyarak

Elin değiyordu ah ah bana
ben kendimden uçarak etimdeki didişmeleri
takılıp düşen kadınlarla kovalıyarak - birden
düşürülmüş
sahipsiz çehrelerle karşılıyorduk
fır dönen meydanlarda yardımsız yürüyemiyen insanlar

Hiç. - Soruyorduk bu beyaz kuş
bize gelen ellerinden
bulanarak ve o kız çocuğu (bu nasıl olur)
şak diye düşürdü yolda
gazete satan adamın gözlerinin içinde
çıkmıştı bakınıyordu gererek önünü
ve derinden durarak
tüllerinden kopan içim bırak ki dalgalansın

Ki kim kovaladı bu yönde kaplanları
bizi yiyen aç kurt mu o neden
o neden kıpırdıyarak
sarı mor bizi kimden daha iyi koruyarak
daha iyi bir konukluk
bizi sevdayla allaştıran
o umulmadık açlıkları kapımıza salan
ne olur ne olur bırak bırak iyice kendimde olayım

Cahit Zarifoğlu​
 

FORUM HAKKINDA

HeyBeCooL Forum , 07 Ağustos 2023 yılında Türkçe yayın yapan bir paylaşım sitesidir. İçerik: Eğlence, bilgi, sanat, moda, tasarım, haber ve güzellik gibi pek çok alanda içerik paylaşan HeyBeCooL sitesi, isteğe bağlı paylaşım yapmakta'dır. Websitesi, her gün yeni içerikler yayınlayan www.heybecool.net’dir. Siz HeyBeCooL Forum'da profil oluşturup, en beğendiğiniz içerikleri HeyBeCooL'da paylaşabilirsiniz. HeyBeCooL'daki içerikleri takip ederek, yorumlayabilir, diğer kullanıcıları takip ederek onların eklediği içeriklere rahatlıkla ulaşabilir ve sosyal medya hesaplarınızdan paylaşabilirsiniz.

YASAL UYARI

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir. 5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir. 5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, yasaya aykırı yada telif hakkı içeren paylaşımlar BURADAN bize ulaşıldığı taktirde, ilgili konu en geç 48 saat içerisinde kaldırılacaktır. Sitemizde Bulunan Videolar YouTube, Facebook, Dailymotion, v.b. video paylaşım sitelerinden alınmaktadır. Telif hakları sorumluluğu bu sitelere aittir. Videoların hiç biri sunucularımızda bulunmamaktadır.
Üst